top of page

Fikri Haklardan Doğan Zorunlu Arabuluculuk

Fikri Mülkiyet haklarının kapsamını, maddi nitelikte olmayan fikir ve sanat eserleri oluşturmaktadır. Telif hakları ve sınai haklar olarak iki temel kategoriye ayrılmaktadır. Sınai haklar telif haklarından farklı olarak güncel hayatımıza daha sonraları girmiştir ve daha çok patent, marka, tasarım gibi hakları olarak karşımıza çıkmaktadır. İşbu makalede fikri hakların neler olduğu, yasal düzenlemeleri ve uyuşmazlıklarda başvurulabilecek hukuksal yollar anlatılacaktır.


A)Fikri Haklarının Kapsamı Nedir?


Fikri Haklar; 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’na tabi haklardır. FSEK madde 1/B’de eser tanımına yer verilmiştir. Buna göre; Eser: Sahibinin hususiyetini taşıyan ve ilim ve edebiyat, musiki, güzel sanatlar veya sinema eserleri olarak sayılan her nevi fikir ve sanat mahsullerini ifade eder.” Düzenlemeye göre fikri hakların kapsamı 4 kategoriye ayrılmıştır. Bunlar şu şekilde sıralanmaktadır;


  • İlim ve Edebiyat eserleri

  • Musiki,

  • Güzel Sanatlar,

  • Sinema (görsel-işitsel eserler)


Fikri çabanın ürünü olarak meydana gelen bu eserler soyut niteliğe sahiptirler ve sahibinin karakteristik özelliğini taşırlar. Fikir ve Sanat Eseleri Kanunu ile koruma eserin meydana gelmesiyle başlamaktadır. Sınai haklardan farklı olarak, fikri hakların tescil ettirilmesine gerek yoktur ancak hak sahiplerine ispat kolaylığı sağlaması açısından Telif Hakları Genel Müdürlüğü’ne tescil yaptırma imkanı tanınmıştır.


Ayrıca tescilin haricinde kişi, eseri kendisinin meydana getirdiğini ve eser üzerindeki tüm hakların da kendisine ait olduğuna dair beyanını noterde onaylatarak da bu ispatı sağlayabilmektedir. Telif hakları kanun uyarınca belirli bir süre ile sınırlandırılmıştır. Koruma süresi eserin meydana geldiği tarihten itibaren 70 yıldır, eğer tüzel kişi tarafından koruma talep ediliyorsa aleniyet tarihinden itibaren 70 yıl olacaktır. Koruma süresinin sona ermesiyle kamuya ait olacak ve kişinin sahip olduğu mutlak ekonomik ve manevi haklar da sona erecektir.


B)Fikri Haklar Nasıl Korunur?

Fikri hakların korunması temel insan haklarından biridir. Eser, ortaya çıktığı andan doğal bir korumadan yararlanacaktır. Bu nedenle tescil veya noter onaylı beyan yapılmaması kişilerin hak kaybına neden olmayacak kişiler, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’na göre belirli korumalardan yararlanabilecektir. Eser sahibinin hakları, FSEK uyarınca mali ve manevi olarak ikiye ayrılmıştır;


1)Manevi haklar;

Mutlak ve inhisari (tekel) haklardır ve herkese karşı ileri sürülebilmektedir. Kişilerin şahsi haklarını kapsamaktadır. Ancak FSEK madde 19’a göre; Eser sahibinin ölümünden sonra yukarıdaki fıkrada sayılan kimseler eser sahibine 14, 15 ve 16 ncı maddelerin üçüncü fıkralarında tanınan hakları eser sahibinin ölümünden itibaren yetmiş yıl kendi namlarına kullanabilirler.” Görüldüğü üzere mutlak ve inhisari olsa dahi hakkın kullanımı kanun uyarınca belirli bir süre ile sınırlandırılmıştır.


2)Mali Haklar;

Para ile ölçülebilecek değeri olan haklardır. FSEK madde 20’ye göre “Henüz alenileşmemiş bir eserden her ne şekil ve tarzda olursa olsun faydalanma hakkı münhasıran eser sahibine aittir. Alenileşmiş bir eserden eser sahibine münhasıran tanınan faydalanma hakkı, bu Kanunda mali hak olarak gösterilenlerden ibarettir. Mali haklar birbirine bağlı değildir. Bunlardan birinin tasarrufu ve kullanılması diğerine tesir etmez.” şeklinde düzenleme getirilmiş, alenileşmiş ve alenileşmemiş olarak kanunda ikili bir ayrım yapılmıştır. Alenileşmiş mali haklar kanunda sınırlı sayıda sayılmıştır.


  • İşleme hakkı (FSEK m/21)

  • Çoğaltma hakkı (FSEK m/22)

  • Yayma hakkı (FSEK m/23)

  • İşaret, ses veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma iletim hakkı (FSEK m/25)

  • Pay hakkı (FSEK m/45)


Manevi haklar açısından herhangi bir sınırlama öngörülmemiştir. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kişilerin mali ve manevi haklarını beraber koruma altına almış ve açılabilecek davaları kanun hüküm altına almıştır.


C)Fikir ve Sanat Eserlerinden Doğan Davalar


Eser sahibinin sahip olduğu hakların ihlali dolayısıyla açılacak hukuk davaları 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’na göre şu şekildedir;

  • Eser sahipliğinin tespiti davası

  • Tecavüzün ref’i davası

  • Tecavüzün men’i davası

  • Tazminat davası

  • Kazancın iadesi davası

  • Tecavüzün Tespiti Davası


Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu uyarınca sayılan davalar haricinde tarafların sözleşmeye aykırılık ve haksız fiilden kaynaklan uyuşmazlıklar dolayısıyla Türk Borçlar Kanunu hükümlerine göre de dava açabilecekleri kabul edilmektedir. Ancak, 1 Ocak 2019’dan tarihinden itibaren zorunlu arabuluculuk alternatifinin hukuk sistemimize girmesiyle fikri mülkiyetten kaynaklanan davalarda zorunlu arabulucuya gidilip gidilemeyeceği tartışılmaya başlanmıştır.


D)Fikir ve Sanat Eserlerinden Doğan Davalarda Arabuluculuk Zorunlu Mudur?

Dava açmak isteyen taraflar için Türk Ticaret Kanunu’nun 4.maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilmiş olan ve konusu bir miktar paranın ödenmesini gerektiren tüm davalarda öncelikle arabulucuya gidilmesinin zorunlu olacağı kabul edilmiştir.


Hangi davaların, ticari dava olarak sayılacağı 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu 5/a maddesinde sayılmıştır. 5/a maddesinde fikri mülkiyet hukukuna göre çözüme kavuşturulacak davalara açıkça atıf yapılmamış olsa da TTK’nın 4/1(d) maddesine göre; “Her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri ile tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın; Fikrî mülkiyet hukukuna dair mevzuatta, öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri ticari dava ve ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi sayılır” şeklinde ifadeye verilmiştir. Anlaşıldığı üzere Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu uyarınca öngörülen davalar ticari dava olarak kabul edilecek ve arabulucuya gidilmesi dava şartı sayılacak ve bu şartın yerine getirilmemesi sebebiyle mahkeme usulden ret kararı verecektir. Zorunlu arabuluculuk, 1 Ocak 2019’dan itibaren açılacak davalar için uygulanacak olup bu tarihten önce açılmış ve görülmekte olan davalarda uygulanmayacaktır.


Ticari dava olarak görülecek bu davalarda arabulucu yapılan başvuruyu, görevlendirildiği tarihten itibaren altı hafta içinde sonuçlandırılmakta ve bu süre zorunlu hallerde arabulucu tarafından en fazla iki hafta daha uzatabilmektedir.


Fikri mülkiyet haklarından doğan uyuşmazlıklarda öncelikli olarak arabulucuya başvurulmasının etkili ve olumlu sonuçlar vereceğini şimdiden söylemek mümkündür. Zira Türk Hukuk Sistemimizde davaların sonuçlanması uzun zaman almakta ve özellikle ticari hayatın işleyiş dinamiklerine zarar vermektedir.


NTN Arabuluculuk; hızlı, etkili ve tarafların rızası ile çözümlenebilecek bu türden ihtilafların neticelendirilmesi için tarafların Arabuluculuğa başvurmasını önemle tavsiye etmektedir.

846 görüntüleme0 yorum
bottom of page